Ayios Polieuktos Kilisesi kalıntıları, 1960’lı yıllarda Unkapanı’nda yapılan bir yol çalışmasında tesadüfen bulundu. Kilisenin günümüzdeki hali bir harabeden farksız olsa da, Roma tarihindeki bir döneme ışık tutması açısından çok önemlidir.
Aziz Polyeuktos Kilisesi olarak da bilinen yapı, eski Batı Roma imparatorlarından Olybrius’un kızı Anikia Iuliana tarafından yaptırılmıştı. İnşa edildiği yıllarda Konstantinopolis’in en görkemli kilisesi olan Ayios Polieuktos Kilisesi, Aziz Polyeuktos isimli bir Hristiyan şehidine adanmıştı.
Kilisenin tarihinden bahsetmek için Doğu Roma İmparatorluğu tarihinde kısa bir yolculuğa çıkmak gerekir. Çünkü Ayios Polieuktos Kilisesi, Roma aristokratları ile geleceğin büyük imparatoru Justinianus arasındaki bir siyasi çekişmeden dolayı inşa edilmişti.
Öyküyü hakkını vererek anlatmak için biraz geriye sarmamız gerekecek. Roma İmparatorluğu’nun güç merkezinin doğuya kaydığı 4. ve 5. yüzyıllardan kısaca bahsedeceğiz. Keyif alarak okumanız dileğiyle yazımıza başlayalım.

İçerik Listesi
Roma’nın Yeni Başkenti Konstantinopolis
Konstantinopolis başkent olduktan sonra Roma İmparatorluğu‘nda birçok şey değişmişti. Bunlardan en önemlisi Roma’daki Latin kültünün Helenleşmesi olsa da, bu asırlar sürecek bir süreç olduğu için konumuzun dışındadır. İmparator Konstantin’den (Constantinus) sonra en hızlı değişen şey, Hristiyanlığın Roma yönetiminde her geçen gün ağırlık kazanması olmuştu.
Hristiyanlığın Yükselen Gücü
İznik Konsili’nde alınan kararlar ile yetkileri belirlenen piskoposlar, Roma imparatorlarının otoritesini gölgelemeye başladılar. İmparator Konstantin‘den yaklaşık 50 yıl sonra hüküm süren Theodosius (379-395) döneminde, imparatorun işlediği günahlar için Milano’lu Ambrosius’tan af dilediğini görürüz.
I. Leo (457-474) döneminde ise yeni imparator olan kişinin askerlerin kalkanları üzerinde taşınması geleneği bitmiş, bunun yerine imparatora Konstantinopolis Piskoposu taç giydirmeye başlamıştır. Üçü de Kilise tarafından “Büyük” unvanı ile anılan Konstantin, Theodosius ve Leo; Roma’nın Paganizmden, Hristiyanlığa geçişini sağlayan imparatorlardı.
Ancak imparatorluk sarayı Konstantinopolis’e taşındıktan sonra değişen tek şey dini inançlar olmadı. Roma İmparatorluğu tahtına, yalnızca Roma kökenli birinin geçmesi kuralı da bozuldu. İmparator Zeno’nun tahta çıkmasıyla değişen bu gelenek, Roma ordusunda barbar askerlerin otorite sahibi olmasının kaçınılmaz bir sonucuydu.
Barbar Kökenli Askerlerin Yükselişi
Yüzyıllar boyunca Kuzey Avrupa’nın barbar kavimleri ile mücadele eden Roma, İmparator Valens döneminde bu savaşı kaybetmişti. Gotlar ile yapılan savaşta İmparator Valens (364-378) savaş meydanında ölmüş ve Roma, yıkılmanın eşiğine gelmişti. Böyle bir dönemde tahta çıkan İmparator Theodosius, barbarlar ile savaşmak yerine onlarla dost olmaya karar verdi.
Başlarda çok başarılı olan bu politika; Gotlar, Vandallar, Germenler ve Isauralılar gibi Romalılar tarafından barbar olarak kabul edilen kavimlerin orduda yükselmesine yol açtı. Örneğin, İmparator I. Leo’nun tahta çıkmasında o dönemin “Genelkurmay Başkanı” pozisyonundaki General Aspar’ın rolü büyüktü.
Şayet mümkün olsaydı Aspar kendisi tahta çıkmak isterdi. Ancak o dönemde halen barbar kökenlilerin tahta çıkması kabul görmüyordu. Ne var ki, bu kural yalnızca bir kuşak sonra değişecekti. İmparator Leo’nun kızıyla evlenen bir Isauralı general, adını Zeno olarak değiştirdi. Böylece barbar kökenli ilk imparatorun tahta çıkmasının yolu açılmıştı.
474 ile 491 yılları arasında hüküm süren Zeno, Roma aristokrasisi ve halk tarafından asla kabul görmedi. Bu yüzden bir sonraki imparatorun, Roma’nın değerleriyle özdeş olması bekleniyordu. Yani hem İznik Konsili’nden çıkan kararlardaki gibi “Ortodoks” Hristiyanlık inancına sahip biri olmalıydı, hem de özbeöz “Romalı” olmalıydı.
İmparator Anastasius Dönemi
Zeno’nun ölümünden sonra, karısı İmparatoriçe Ariadne’nin evleneceği kişi, Roma’nın yeni imparatoru olacaktı. O da 60 yaşındaki karizmatik bürokrat Anastasius ile evlendi. Hem halk, hem de senato memnun olmuştu. Karizmatik ve soylu bir bürokrat olan Anastasius, 491 ile 518 yılları arasında başarılı bir yönetim gösterdi.
Ancak öldüğünde başa geçecek bir varis yoktu. İmparatoriçe de artık hayatta olmadığı için, tahta çıkacak kişiyi ordunun seçmesi gerekecekti. Böyle bir ortamda saray muhafızlarının komutanı olan Justinus’un adı ortaya atıldı. Hipodrom‘da onbinlerin adını haykırması ile tahta çıkan Justinus, Romalıydı ve Ortodokstu ama okuma yazma bile bilmiyordu!

İmparator Justinus Dönemi
Roma senatosuna ve aristokratlara yine hayıflanacak bir sebep çıkmıştı. Çünkü yeni imparator gençliğinde Trakya’dan göç etmiş olan bir köylüydü! Ancak ne kadar eğitimsiz olsa da, Justinus, hafife alınacak biri değildi. Sıradan biri olarak geldiği Konstantinopolis’te, muhafız alayının komutanı olacak kadar yükselmeyi başarmıştı. Mükemmel bir askerdi ve ordudan büyük saygı görüyordu.
Roma aristokrasisi Justinus’un ne zaman çuvallayacağını beklerken, yeni imparatorun ne kadar ileri görüşlü biri olduğu ortaya çıktı. Zira Justinus, henüz üst rütbeli bir subay iken Trakya’daki köyünden Petrus Sabbatius adlı yeğenini getirmiş ve onun başkentte mükemmel bir eğitim almasını sağlamıştı.
Justinus, devlet işlerini layıkıyla yönetecek donanıma sahip olmadığını elbette biliyordu. Bu sebeple de yeğeni Petrus’u “Konsül” olarak seçtirdi ve bürokratik işleri ona devretti. Mükemmel bir devlet adamı olan Petrus, bir süre sonra “Caesar” unvanı ile yardımcı imparator oldu ve bir sonraki hükümdar olacağı kesinleşti. Bu sırada ismini de “Justinianus” olarak değiştirmişti.

Ayios Polieuktos Kilisesi Tarihi
Babası Olybrius kısa bir süre Batı Roma İmparatoru olarak görev yapmış olan Anikia Iuliana (İng. Anicia Juliana), Roma sarayının en köklü üyelerinden biriydi. Oğlu Olybrius (dedesinin adını taşıyordu), İmparator Anastasius‘un yeğeni ile evlendiğinde, onu gelecekte imparator yapmayı tasarlıyordu.
Ancak Anastasius ölmeden önce birini “Caesar” olarak halef ilan etmemişti. Anikia Juliana ise Justinus’un apar topar tahta çıkmasıyla hayal kırıklığına uğramıştı. Justinus çok da genç olmadığı için halen gelecekte kendi ailesinden birinin tahta geçebileceğine inanıyordu. Ancak genç yeğen Petrus’un “Justinianus” adıyla halef ilan edilmesiyle Anikia’nın hayalleri suya düştü.
Anikia Juliana, Roma tahtında hiçbir hak iddia edemeyeceğini anlayınca sembolik bir tepki göstermeye karar verdi. Ailesinin büyük servetini görkemli bir kilise yapmaya harcayacak ve Roma aristokrasisinin üstünlüğünü ortaya koyacaktı. Böylece Konstantinopolis’in en güzel kilisesini inşa etmeye girişti. Adı da erken dönem Hristiyanlık şehitlerinden olan Aziz Polyeuktos‘a ithafen Ayios Polieuktos Kilisesi olacaktı.
Sergios ve Bakhos Kilisesi
Anikia Iuliana’nın yaptığı bu girişim, İmparator Justinianus ve eşi Theodora’ya açıkça bir meydan okumaydı. Çünkü Anikia’nın, Justinianus gibi Theodora’yı da küçümsediği biliniyordu. Hipodrom’da çalışan bir görevlinin kızı olan Theodora, Justinianus ile evlenmeden önce bir dansçı olarak ünlenmişti. Ancak saraya gelin olduktan hemen sonra, imparatoriçe olacak kadar güçlü bir karaktere sahip olduğunu kanıtlamıştı.
Selefi Justinus’un ölümü ile imparator olan Justinianus, eşi Theodora’yı da “Augusta” unvanı ile eş-hükümdar ilan etti. Bu yetmezmiş gibi Anikia Iuliana’nın Ayios Polieuktos Kilisesi‘ne rakip olacak güzellikte bir de kilise inşa etmişlerdi. Adını da Anikia Iuliana’nın yaptığı gibi Hristiyan şehitlerinden esinlenerek seçmişlerdi.
Suriye yakınlarında inançlarından dolayı şehit edilen iki Romalı asker olan Sergius ve Bacchus’a adanan bu yeni kilisenin adı, Sergios ve Bakhos Kilisesi idi. Osmanlı döneminde camiye çevrilen bu kilise, Ayasofya’ya olan benzerliğinden dolayı “Küçük Ayasofya” olarak bilinir ve günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır.

Ayios Polieuktos Kilisesi Mimarisi
Ayios Polieuktos Kilisesi‘nin inşa edildiği 6. Yüzyıl, Roma mimarisinde büyük bir değişime işaret eder. Önce Anikia Juliana’nın merkezi kubbeli Ayios Polieuktos Kilisesi, hemen ardından ise Justinianus’un sekizgen kubbeli Sergius ve Bacchus Kilisesi inşa edilmiştir.
İmparator Konstantin döneminden beri inşa edilen tüm Roma kiliseleri “Bazilika” planı ile inşa edilmişken, bu iki kilise büyük bir değişimin habercisiydi. Özünde bir Antik Roma yapısı olan, ancak tüm erken dönem kiliselerine ilham veren bazilikalar, üç nefli dikdörtgen yapılardı.
Roma tarihinde toplantı veya mahkeme binası olarak işlev görmüş olan bu yapılar, Konstantin döneminde kiliseye çevrilmişti. Bazilika planlı kiliseler, Hristiyanlığın ilk 200 yılına damga vurdu. Ancak büyük bir değişimin zamanı gelmişti.
Bu değişimin ilk örneği olan Ayios Polieuktos Kilisesi, üç nefli yapıyı korumakla beraber merkezi bir kubbeye sahipti. Ortadaki nefin üzerinde yükselen kubbe, ana mekan ile yan nefleri ayıran kalın duvarların üzerine oturtulmuştu. Ayasofya’da olduğu gibi giriş kapısı ve apsis arasında uzanan iki yarım kubbeye sahipti.

Aristokrasinin kibrine bir cevap olarak inşa edilen Sergius ve Bacchus Kilisesi ise kare bir yapının içindeki sekizgen kubbesiyle kilise mimarisine yeni bir açılım getiriyordu. Ayasofya’yı inşa eden mimarlardan Anthemius tarafından yapılmıştı.
524 ile 527 yılları arasında inşa edilen Ayios Polieuktos Kilisesi ve 527 ile 536 yılları arasında inşa edilen Sergios ve Bakhos Kilisesi yeni bir dönemin önünü açtılar. İki kilisenin geliştirdiği yeni kubbe planları sayesinde, Bizans İmparatorluğu‘nun en görkemli yapısı olan Ayasofya inşa edildi.
İstanbul’un tarihi dokusuna en çok zarar veren şey, 1204 yılındaki Latin İstilası idi. Avrupa’dan yola çıkan Haçlı orduları, başkent Konstantinopolis’i yağmaladılar. Bu yağma sırasında Ayios Polieuktos Kilisesi‘nin sütunları da çalındı. Döneminin en zengin dekorasyona sahip kilisesi olan Aziz Polyeuktos Kilisesi, her santimi enfes figürlerle süslenmiş yapı elemanlarına sahipti.

Anikia Iuliana’nın Mirası
Ayios Polieuktos Kilisesi, Doğu Roma mimarisinde çığır açan yapılardan biriydi. Yıkılmasının üzerinden asırlar geçmiş olmasına rağmen halen İstanbul’daki Bizans Eserleri arasında anılmaktadır. Bizans tarihindeki en güçlü kadınlardan İmparatoriçe Theodora ve Anicia Juliana’nın aynı yüzyılda yaşamış olması, İstanbul’un tarihine zenginlik katmış olan iki önemli tarihi eserin ortaya çıkmasında etkili olmuştur.
Ayios Polieuktos Kilisesi, bir deprem sonucu yıkılan ve asırlar sonra tekrar inşa edilen Aya İrini Kilisesi‘nin de mimarisine ilham vermiştir. Günümüzde Topkapı Sarayı‘nın birinci avlusunda bulunan Aya İrini, geçmişin meşhur Aziz Polyeuktos Kilisesi‘ne en çok benzeyen yapıdır.

Bu Yazıda Kaynak Olarak Kullandığım Eser
Bu yazının Ayios Polieuktos Kilisesi’nin tarihi ve mimarisi ile ilgili bölümlerde, Prof. Stefanos Yerasimos’un Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan 2000 yılında yayımlanan İstanbul İmparatorluklar Başkenti isimli eserinden yararlanılmıştır. Söz konusu kitap, şehrin bin yıllara dayanan köklü tarihini sevdirecek ve benimsetecek bir başyapıttır ve kesinlikle tavsiye edilir.
Ayios Polieuktos Kilisesi Hakkında Bilgi by Serhat Engül
Leave a Reply