İstanbul’da Bizans döneminden kalma birçok sarnıç var. “Tarihi Yarımada” olarak da bildiğimiz Fatih ilçesinin derinliklerinde adeta bir yeraltı şehri saklı. Bu yazıda, İstanbul’daki Bizans dönemi sarnıçları içinden en önemlileri hakkında özet bilgiler bulabilirsiniz.

İstanbul’un Kuruluşu
İstanbul, milattan önce 660 yıllarında, Antik Yunanistan‘dan göçen bir grup insan tarafından kuruldu. Korint Körfezi‘ndeki Megara kentinden göçen yerleşimciler, şimdi Sarayburnu (Seraglio Point) olarak bilinen noktaya yerleşmeye karar verdiler.
Elbette bu karar bir tesadüf eseri verilmemişti. Günümüzde Topkapı Sarayı‘nın olduğu İstanbul’un birinci tepesi, muhteşem bir manzaraya ve stratejik bir öneme sahip. Bu konumu avantaja çevirmek isteyen Byzas, gelecekte kendi adını alacak olan şehri buraya kurmaya karar verdi.
Tarihi Yarımada‘ya yerleşmeye karar verenler, ilk etapta su eksikliğini hissetmemiş olabilirler. Ancak Suriçi adıyla andığımız İstanbul’un tarihi bölgesinde, su kaynakları çok kısıtlıydı. Bu eksiklik, asırlarca sürekli artacak olan şehir nüfusunun bir numaralı problemi olacaktı.
Lider Byzas’ın kurduğu şehir, onun anısına Byzantion olarak anılmaya başlar. Milattan sonra 195 yılına kadar varlığını sürdüren şehir, İmparator Septimus Severus‘un şehre ayak basmasıyla Roma İmparatorluğu’nun himayesi altına girer.
Romalılar ilk yıllarında şehre çok önem vermezler. Latinleşmiş adıyla Byzantium, Roma’nın himayesi altındaki yüzlerce şehirden biri olarak kalır. Ancak milattan sonra 300’lü yıllarda İmparator Konstantin tahta çıkar. Yaptığı ilk şeylerden biri de başkenti doğuya taşımak olacaktır. İtalya’daki ezeli başkent Roma’nın işlevini sürdürecek olan “Yeni Roma”, Byzantium’dur. Şehir baştan başa tekrar inşa edilir ve büyütülür.
İmparator Konstantin, Roma İmparatorluğu’nun yüzlerce yıllık düşmanları olan Germen Halkları (Barbarlar) ve Pers İmparatorluğu’na eşit mesafede bir yerde olmayı tercih etmiştir. Roma senatörleri ve soyluları Yeni Roma’ya akın ederler. Şehrin nüfusu bir anda artar. Ancak su kıtlığı da bir numaralı problem olur.
Bu noktada büyük bir su kemeri inşasına başlanır. İstanbul’un su problemini çözecek olan bu su taşıma sistemi, birkaç onyıl sonra, İmparator Valens zamanında tamamlanacaktır. Bugün Bozdoğan Kemeri olarak andığımız Valens Su Kemeri de adını bu imparatordan alacaktır.
İstanbul’da Bizans Dönemi Sarnıçları
Romalıların kurduğu su taşıma sistemi, devamlı olarak Konstantinopolis’e (İstanbul’un Roma dönemindeki adı) içme suyu getirmektedir. Uzaklardan taşınan bu suyun ziyan olmaması için bir çeşit depolama sistemi inşa edilmesi bir zorunluluk halini alır. Böylece İstanbul’da su sarnıçları inşa edilir.
Tarihi Yarımada’nın altında konumlanan bu sarnıçlardan yüzlerce vardır. Tüm detaylarıyla anlatılsa bir kitap olabilir. Ancak biz bu yazıda bugün halen görülebilmesi mümkün olan birkaç tanesinden bahsedeceğiz.
1. Yerebatan Sarnıcı

Yerebatan Sarnıcı, 6. Yüzyıl’da İmparator Justinianus döneminde inşa edilmişti. Bizans İmparatorluğu‘nun sınırlarını İtalya’ya kadar genişleten Justinianus, aynı zamanda Ayasofya‘yı inşa ettirmiş olan hükümdardır.
Yerebatan Sarnıcı’nı gezerken, yapının ne kadar güzel olduğunu düşünürsünüz. Zaten bu yüzden “Yerebatan Sarayı” olarak da anılır. Halbuki inşa sürecinde buranın estetik olması konusunda bir özen gösterilmemişti. Çünkü en nihayetinde bir su deposuydu.
Yerebatan, inşa edildiği 6. Yüzyıl’dan, 15. Yüzyıl’a kadar yer altındaki karanlık bir su deposu olarak kaldı. Osmanlı İmparatorluğu döneminde ise varlığı bile unutulmuştu.
İslam kültüründe durağan bir şekilde bekleyen suyun kullanılması pek tavsiye edilmez. Bu kuralın sebeplerinden birisi düşman tarafından zehirlenme olasılığı, bir diğeri ise suyun pislenmeye müsait olmasıdır. Türk-İslam kültüründe suyu mümkünse nehirden veya dereden içmek tavsiye edilir. Bu gelenekten dolayı Osmanlılar, İstanbul’daki sarnıçları kendi kaderine terk etmiş ve kullanmamıştır.
Hal böyle olunca, şehrin merkezinde konumlanan Yerebatan Sarnıcı’nın bile varlığı unutuldu. Aradan uzun yıllar geçtikten sonra Fransız asıllı bir Bizans tarihçisi olan Pierre Gilles, İstanbul’da yaptığı araştırmalar sırasında sarnıcın varlığını yeniden keşfetti.
Bir dönem atölye olarak kullanılan Yerebatan, sonrasında yağmur suları ile dolarak tekrar karanlığa gömüldü. 19. Yüzyıl’da İstanbul’u gezen maceracı gezginlerin, burada gaz lambası ışığında kayıkla gezdiği rivayet edilir. Elbette yabancıların bu merakını fark eden bazı yerliler, kayıkları ile tur düzenleyerek bu işi ticarete dökmüşlerdi.
Yerebatan Sarnıcı‘nın bugün bildiğimiz gibi bir müze haline gelmesi, ancak Türkiye Cumhuriyeti döneminde oldu. 1980’li yıllarda İstanbul’da belediye başkanı olarak görev yapan Bedrettin Dalan, sarnıçtaki yüzlerce yıllık kirli suyu ve çamuru temizletti ve müze haline getirdi.
Temizlik çalışmaları sırasında bulunan Medusa Heykelleri tarih ve arkeoloji dünyasında büyük bir heyecan yarattı. Yerebatan’daki iki adet Medusa başı, halen müzenin en dikkat çekici ve gizemli objeleridir.
2. Binbirdirek Sarnıcı
Binbirdirek Sarnıcı, Sultanahmet’teki Hipodrom‘a çok yakın bir yerde konumlanır. 5 Yüzyıl’da inşa edilmiş olan sarnıç, bu bölgede bulunan bir Roma sarayının (Antiochos Sarayı) altında duruyordu. Yerebatan Sarnıcı’ndan daha eski olan sarnıç, Philoxenos adıyla anılıyordu.
Yerebatan’ı inşa ettiren Justinianus, Binbirdirek Sarnıcı’nı da onardı ve güçlendirdi. Binbirdirek Sarnıcı, 9800 metrekarelik bir alana yayılan ve 336 sütunla desteklenen Yerebatan’a göre daha küçüktür. Zira Binbirdirek, yaklaşık 3640 metrekare büyüklüğündedir ve 224 sütuna sahiptir.
İstanbul’daki Bizans sarnıçları arasında en iyi durumda olan sarnıçlardan biri olmasına rağmen, ne yazık ki ziyarete açık değildir. Nadiren olmakla beraber, bazı etkinliklere ev sahipliği yapmaktadır.
3. Şerefiye Sarnıcı

Şerefiye Sarnıcı’nın adı yabancı kaynaklarda “Theodosius Cistern” olarak geçiyor. Bunun sebebi ise İmparator II. Theodosius tarafından inşa edilmiş olması. 4. Yüzyıl’da yaşamış bir Bizans imparatoru olan II. Theodosius, şehrin yapısına önemli katkılarda bulunmuş bir isim.
Örneğin bugün de halen görülebilen meşhur İstanbul Surları (Theodosian Walls) ve Theodosius Ayasofyası da yine II. Theodosius’un hükümdarlık yıllarında inşa edilmiş. Burada bir ek bilgi vermek gerekirse, İstanbul’un en önemli tarihi eseri olan Ayasofya üç kez yeniden inşa edildi. Birincisi İmparator II. Konstantius, ikincisi II. Theodosius ve sonuncusu ise üst satırlarda bahsettiğimiz Justinianus tarafından yapılmıştır.
Şerefiye Sarnıcı‘nın yapımı 428 ile 443 yılları arasında yaklaşık 15 yıl sürmüş. Sultanahmet, Roma ve Bizans (ve hatta Osmanlı) dönemlerinde başkentin yönetim merkezi olduğu için, bu bölgenin susuz kalmaması için özel çaba sarf edilmiş.
Sultanahmet’te bulunan Büyük Saray, Hipodrom, Ayasofya ve çeşitli yönetim binalarına su sağlayan en büyük sarnıçlar, yine bu yazıda geçen Yerebatan, Şerefiye ve Binbirdirek gibi Bizans sarnıçları imiş.
4. Nakilbent Sarnıcı

Nakilbent Sarnıcı, İstanbul’daki birçok Bizans dönemi sarnıcı gibi varlığı asırlar boyunca unutulmuş ve tesadüf eseri yeniden bulunmuş bir yer. Gerçek adı bilinmeyen sarnıca, altında konumlandığı sokak olan Nakilbent Sokağı’nın adı verilmiş.
2000’li yılların başında bölgede açılan bir halı mağazası olan Nakkaş Halıcılık, binanın inşası sırasında bu kıymetli tarihi eseri buldu ve müze haline getirdi. Nakilbent Sarnıcı’nın içinde bulunan küçük çaplı sergide, Sultanahmet’te araba yarışlarının yapıldığı Hipodrom Meydanı’nın tarihi ile ilgili birçok bilgi bulabilirsiniz.
İstanbul’daki Bizans Eserleri arasında önemli bir yeri olan Hipodrom, asırlar boyunca şehrin en büyük eğlence alanıydı. “Chariot” adı verilen savaş arabalarının yarıştığı Hipodrom, Maviler ve Yeşiller arasındaki derbi müsabakalarına ev sahipliği yapıyordu.
On binlerce kişinin toplandığı bir stadyum olan Hipodrom’dan geriye günümüzde sadece birkaç dikilitaş kalmıştır. Bu sebeple Sultanahmet Camii ve Türk İslam Eserleri Müzesi arasında konumlanan bu meydanın gerçekte ne olduğunu çoğu gezgin bilmez.
Hipodrom’a yapacağınız bir ziyaretten sonra bilgilerinizi pekiştirmek için, Nakilbent Sarnıcı’ndaki sergiyi gezebilirsiniz.
5. Aetios Sarnıcı
Aetios Sarnıcı, Roma ve Bizans dönemlerinde oldukça karmaşık bir yapıya sahip olan su sisteminin önemli bir paçasıydı. Örnek verdiğimiz diğer Bizans dönemi sarnıçları aksine yeraltında değil, yeryüzünde bulunan Aetios Sarnıcı’nın üstü açıktı. Üstte bahsettiğimiz Şerefiye Sarnıcı gibi 5. Yüzyıl’da inşa edilen Aetios Sarnıcı, II. Theodosius dönemi valilerinden Aetios tarafından yaptırılmıştı.
Osmanlı döneminde önemini yitiren sarnıç, Türkiye Cumhuriyeti döneminde ise “Vefa Stadı” adıyla Karagümrük futbol takımının stadyumu haline getirildi.
Fatih’ten, Edirnekapı’ya doğru giderken, sağ tarafta bu stadı görebilirsiniz. Aetios Sarnıcı, Kariye Müzesi ve Tekfur Sarayı gibi İstanbul’daki diğer Bizans dönemi eserlerine de çok yakındır.
Bizans Sarnıçları Hakkında Son Sözler
İstanbul’da son yıllarda Bizans tarihine odaklanan turlar çok popüler oldu. İstanbul’da günübirlik kültür gezileri yapan prestijli seyahat acentaları bu tarz turlar düzenliyorlar. Bazılarına Türkiye’nin dünya çapındaki arkeologları ve akademisyenleri de eşlik ediyor.
İstanbul’un binlerce yıl önceye giden bir tarihi var. Bu sebeple Topkapı Sarayı ve Ayasofya gibi herkesin bildiği yerleri içeren turlara ek olarak, bu şekilde konsept turların düzenleniyor olması sevindirici.
Hem Doğu Roma (Bizans), hem de Osmanlı gibi iki kudretli imparatorluğa başkentlik yapmış olan İstanbul’umuzda görülecek çok fazla eser var. İstanbul’un yeraltı sarnıçlarının gizemini anlatan bu turları araştırmanızı şiddetle öneririm.
İstanbul’daki Bizans Sarnıçları by Serhat Engül
Leave a Reply