İstanbul’un kuruluşu ve tarihi hakkındaki bilgiler bizi 2700 yıllık bir yolculuğa çıkarır. Şehrin tarihte üç farklı ismi olmuştur: Bir Yunan kolonisi olarak Byzantion, bir Roma kenti olarak Konstantinopolis ve Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren de İstanbul. Osmanlılar da uzun yıllar Konstantinopolis’in Türkçe’ye çevrilmiş hali olan Konstantiniyye ismini kullanmakta bir sakınca görmediler.
İstanbul, Roma başkenti olduğu 330 yılından kısa bir süre sonra, dünyanın en kalabalık ticaret kenti oldu ve asırlarca bu yerini korudu. 1204’te Latin İstilası gibi bir felaketle karşılaşan şehir düşüşe geçti. Ancak Osmanlı döneminde tekrar yükselen bir imparatorluğun başkenti oldu.
İçerik Listesi
İstanbul’un Kuruluşu ve Kısa Tarihi
Bu yazıda İstanbul’un kuruluşundan başlayıp, tarihsel gelişimini ele almaya çalıştım. İstanbul’un kuruluşu ve tarihi hakkındaki öykü, 2700 yıl önceden başlıyor ve bugüne kadar geliyor. Bu kadar köklü bir şehrin tarihçesini anlatmak için elbette bu kısa makale yeterli değil. Ancak bu özet yazısının ilginizi çeken dönemleri araştırmanız için size ilham vereceğine inanıyorum.
Parantez içinde bizim Türkçe’de kullandığımız isimlerin, uluslar arası arenadaki kullanımını da not ettim. İngilizce dil hâkimiyeti olan arkadaşlar, bu sözcükleri aratarak çok kıymetli kaynaklara ulaşabilirler. Zira İstanbul’un kuruluşu ve tarihi boyunca yaşadığı gelişim, dünyaca ünlü üniversitelerin makalelerine ve prestijli ansiklopedilerin içeriklerine konu olagelmiş.
1. Antik Yunan Dönemi

İstanbul’un kuruluş tarihinden bahsetmek için, milattan önce 600’lü yıllara, yani Antik Yunan dönemine gitmemiz gerekiyor. Byzas isimli kralın, Antik Yunanistan’ın Megara kentinden göç etmeye karar vermesi ve bunun için de o dönemde adet olduğu üzere, Apollon Tapınağı kâhinine danışması ile başlıyor hikâyemiz. Kâhin onlara Doğu istikametine gitmelerini ve Körler Ülkesi’nin karşısına yerleşmelerini salık verir. Elbette Byzas ve beraberindekiler başta hiçbir şey anlamazlar.
Yunanistan’dan, Doğu’ya doğru yaptıkları seyahat sonunda bugün Sarayburnu (Seraglio Point) olarak bildiğimiz müstahkem mevkiye gelirler. Burası İstanbul Tarihi Yarımada‘nın, doğuda Boğaziçi (Bosphorus) ile kesişen burnudur. Bu tepeden Boğaz’ın güzel manzarasına bakan Byzas ve kurmayları, Boğaz’ın Asya yakasında günümüzde Kadıköy olarak bilinen yerde bir yerleşim görürler.
Byzantion ve Chalcedon (Khalkedon)
Karşı kıyıdakiler, onlardan birkaç yıl önce gelen Yunan kolonisinden başkası değildir. Önce geldikleri halde Byzas’ın durduğu stratejik noktayı seçmedikleri için Chalcedon (Kadıköy) halkının kehanetteki körler olduğu kanısına varılır. Yeni kurulan şehir, kurucusu Byzas’ın arkasından Byzantion olarak anılmaya başlanır.
Byzantion uzun yıllar özgür bir kent-devleti olarak varlığını sürdürür. Kısa bir dönem Persler’in himayesine girse de, yaklaşık 800 yıl boyunca var olacaktır. M.S. 195 yılında Septimus Severus isimli bir Roma imparatoru şehri kuşatır ve alır. Septimus, Byzantion‘a öfke ile girmiş ve yakıp yıkmıştır. Sebebi de, Byzantion’un taht kavgasındaki rakibi Pescennius Niger‘i desteklemiş olmasıdır.
Ancak imparator çok geçmeden hatasının farkına varır. İstanbul‘un eşsiz konumunu fark etmemek mümkün değildir. Şehri yeniden imar eder ve bilinen ilk Hipodrom Meydanı‘nı (atlı araba yarışları için) ve Roma yapılarını inşa eder. Septimus şehirden ayrıldıktan sonra, Romalılar uzun yıllar Byzantion’a çok önem vermezler. Bu arada Roma etkisine giren şehrin adı da Latin etkisiyle Byzantium olmuştur.
2. Roma İmparatorluğu Dönemi

Byzantium’un tarih sahnesinde yeniden görülmesi için İmparator Konstantin’in taht mücadelesi verdiği döneme kadar (M.S. 324) beklemek gerekecektir. Zira Tetrarşi Dönemi (dörtlü yönetim) imparatorlarından Konstantin ve Licinius arasında tek lider olmak için bir savaş patlak verir. (Bkz: Chrysopolis Savaşı)
Konstantin’in, İstanbul’un önemini bu savaşta anladığını düşünüyoruz. Üç tarafı sularla çevrili olan bu yarımadanın mükemmel bir savunma sağladığını ve kuzeyindeki Haliç‘in (Golden Horn) durgun bir liman işlevi gördüğünü fark etmişti. Karadan saldırıya açık tek taraf olan Batı kanadına da sağlam duvarlar inşa edildiğinde, şehir adeta geçilmez oluyordu.
Konstantin (Constantine the Great) iktidarı tek başına ele geçirdikten sonra, imparatorluk merkezini daha güvenli olan doğu eyaletlerine taşımaya karar verir. Bu amaçla yaptığı keşifte, mükemmel mevkisinden dolayı Byzantium’u seçer. Bu karar Roma’da büyük şaşkınlık ile karşılanmıştır. Çünkü imparatorluğun o dönemdeki en önemli kentlerinden biri kesinlikle Byzantium değildir. Ancak Konstantin bu noktada vizyonunu göstermiş ve gelecekte İstanbul‘un önemli bir kavşak noktası olacağını öngörmüştür.
Mimarlarına şehri baştan başa yeniden elden geçirmelerini ve yedi tepe üzerinde haşmetli bir Roma kenti inşa etmelerini emreder. Altı yıl içinde şehrin duvarları altı katı genişletilir ve çeşitli Roma yapıları inşa edilir. Bunların arasında Hipodrom, Büyük Saray, Konstantin Forumu gibi yapılar da vardır.
Şehir 330 yılında Nova Roma (Yeni Roma) adıyla açılır. İmparator Konstantin, şehri Roma ile beraber İmparatorluğun eş başkenti yapmış ve kendi adını vermiştir. Ne var ki, Roma İmparatorluğu 395 yılında İmparator Büyük Theodosius’un ölümüyle ikiye ayrılır.
3. Bizans İmparatorluğu Dönemi

Roma İmparatorluğu ikiye bölündüğünde, Konstantinopolis şehri Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti olarak kalır. Batı Roma İmparatorluğu ise bu ayrışmadan yalnızca 81 yıl sonra, yani 476’da barbar istilası nedeniyle yıkılır ve kadim başkent Roma, Gotların eline geçer.
Doğu Roma, tarih sahnesinde ikiz kardeşini kaybetmiş ve yalnız kalmıştır. Doğu Roma’nın kralları kendini Sezar, halkı ise Romalı olarak idrak etmiştir. Günümüz tarih kitaplarında bu medeniyetin Bizans İmparatorluğu olarak anılmasının sebebi modern zaman tarihçilerinin şehrin ilk isminden (Byzantium) türeterek verdikleri isimdir.
Doğu Roma’nın Yükselişi ve Çöküşü
Doğu Roma (yani Bizans), köklü bir Yunan kültürüne ve Roma idari yapılanmasına sahipti. Bu yüzden de çok uzun yıllar yaşadı. İmparatorluk tarihinin zirve noktası, Ayasofya’yı inşa eden İmparator Justinianus (Jüstinyen) dönemiydi. Justinianus’un batıdaki büyük fetihleri, Bizans’ı neredeyse bölünmeden önceki Roma sınırlarına ulaştırmışdı. Fakat ardından gelen imparatorlar bu sınırları çeşitli nedenlerle muhafaza edemediler.
Bizans, Doğu’dan gelen ilk Türkler olan Büyük Selçuklu Devleti’ne yenildi (Bkz: Malazgirt Savaşı) ve çok toprak kaybetti. İlk Haçlı Seferleri ile toprakların bir kısmını geri aldı, fakat IV. Haçlı Seferi sırasında bizzat Haçlı ordusunun işgaline uğradı. 1204-1261 yılları arasında süren Latin işgalinden sonra Bizans, 200 yıllık bir çöküş sürecine girdi ve bir daha da toparlanamadı.
1453’te nihayet Osmanlılar, Bizans’ın son kalesi olan Konstantinopolis’i ele geçirdi ve çöküşte olan şehri yeniden bir imparatorluk merkezi haline getirdi.
4. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi

Şehre ilk giren Osmanlı Padişahı olan Fatih Sultan Mehmet çok iyi eğitilmiş bir devlet adamıydı. Bizans tarihini iyi bildiğinden ilk olarak Ayasofya’yı görmek istedi. Şehrin Bizans’ın son dönemlerinde onarım görmemiş olması nedeniyle, eski yapıları çok iyi durumda değildi. Bu sebeple beklediği ihtişamı bulamayan Sultan Mehmet’in çok hüzünlendiği rivayet edilir.
Sultan, Ayasofya’nın ivedilikle restore edilmesini ve camiye çevrilmesini salık verir. Sonra da kendine bir saray inşa etme işine girişir. Bu saray, bugün Sultanahmet’te bulunan Topkapı Sarayı’dır. Saray eski Yunan şehri Byzantion’un antik harabeleri üzerine inşa edilir. Sarayın içinde görünen irili ufaklı zarif sütunlar, antik kentten devşirmedir.
Osmanlı’nın Zirveye Tırmanışı
Osmanlı İmparatorluğu, 1453’ten 1700 yılına kadar sürecek uzun bir yükseliş dönemine girer. Öyle ki, İmparatorluğun toprakları üç kıtada yayılır ve döneminin en büyük ve güçlü devleti haline gelir.
Konstantiniyye’den İstanbul’a
Şehrin ismi ise hemen değişmedi, uzun asırlar Konstantiniyye olarak anıldı. Fatih Sultan Mehmet siyasi sebeplerle Roma İmparatoru (Kayser-i Rum) unvanını da kullandı ve Doğu Roma’nın başkentini fethetmiş olmanın haklı gururunu yaşadı.
İstanbul’un ilk kurulduğu dönemde, şehir merkezini tanımlamak için kullanılan bir terim olan Stanpoli, evrim geçirdi ve nihayetinde İstanbul olarak anılmaya başlandı. İstanbul’un isminin ortaya çıkması doğal bir süreçti ve halk dilinde gelişti. Günümüzde Anadolu’daki birçok kentin isimleri de Antik Çağ’daki halini anımsatır.
İmparatorluklar Başkenti İstanbul
Böylece İstanbul, kuruluş tarihinden beri üçüncü kez bir imparatorluğun başkenti olmuştu. Ünlü İstanbul tarihçisi Stefanos Yerasimos‘un, İstanbul’un tarihi ile ilgili kitabına İmparatorluklar Başkenti ismi vermesi bu yüzdendir. Ayrıca kıymetli tarihçi İlber Ortaylı‘nın dediği üzere, bu dönemde Topkapı Sarayı’nın ikinci avlusunda bulunan Divan-ı Humayun‘da alınan kararlar Dünya siyasetini etkiledi.
5. Türkiye Cumhuriyeti Dönemi

1699’da imzalanan Karlofça Anlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu iki yüzyılı aşkın zaman sürecek bir düşüşe geçer. Bazı Padişahlar reformlar yapıp orduyu, sosyal hayatı, kanunları düzenlemek ve gelişen Avrupa seviyesine getirmek ister, ancak çabaları yetersiz kalır.
Osmanlı İmparatorluğu bu dönemde teknolojik anlamda geri kaldığı için, topraklarını muhafaza etmek için gittikçe daha çok insan ve özkaynak kaybeder. 1800’lü yıllara gelindiğinde ise ekonomik anlamda bir çöküş sürecine girmiştir ve I. Dünya Savaşı’ndaki mücadele, yorgun imparatorluğu tamamen tüketir.
Bundan sonrasını tarih kitaplarından veya inkılâp tarihi derslerinden hepimiz biliyoruz. İstanbul düşman işgali altındayken, milli mücadele Ankara’da kurulan TBMM’den yürütüldü ve Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları tarafından organize edildi.
Kurtuluş Savaşı‘nın kazanılması ve Ankara’nın başkent olmasıyla, İstanbul 1600 yıl sonra ilk defa başkent olma özelliğini yitirdi. Ancak İstanbul; sosyal, kültürel ve jeopolitik öneminden bir şey kaybetmedi.
Osmanlı, özellikle İstanbul şehrine büyük bir kültürel ve sanatsal miras bıraktı. Bunların en heybetli ve güzel örnekleri Sultanahmet Camii ile Süleymaniye Camii ve Topkapı Sarayı ile Dolmabahçe Sarayı‘dır. Bu saydıklarımızın yanında sayısız Saray, Kasır, Hamam, Cami, Çeşme, Medrese, Türbe de İstanbul’un güzelliğine güzellik katmaktadır.
İstanbul’un Kuruluşu ve Kısa Tarihi by Serhat Engül
Leave a Reply