Konstantinopolis’in ilk üç kilisesi olan Aya İrini, Ayasofya ve Havariyyun kiliselerinden hiçbiri başlangıçtaki şeklini koruyamadı. Bu sebeple, İstanbul’daki erken dönem Bizans Kiliseleri ile ilgili bilgilerimiz, ilk Hristiyan kiliseleri hakkında bildiklerimizden ibaret. Hristiyanlığın ilk kiliseleri, bir Antik Roma yapısı olan Bazilika’dan esinlendiler.
Roma İmparatorluğu‘nda 300 yıl boyunca yasaklanmış bir din olan Hristiyanlık, nihayet İmparator Konstantin dönemindeki Milano Fermanı ile serbest kaldı. Zaten çok güçlü bir örgütlenmesi olan bu yeni din, devlet tarafından önü açılınca hızla yayılmaya başladı.
Hristiyan nüfusun artmasıyla ibadet alanlarının kurumsal bir nitelik kazanması ihtiyacı doğdu. Bu da halihazırda varolan Bazilika isimli yapıların birer birer kiliseye çevrilmesine yol açtı.
Bazilika, Hristiyanlık öncesi Roma’da insanların bir araya toplanmasına imkan sağlayan dikdörtgen planlı bir yapıydı. Özünde dini amaçlarla kullanılan bir yer değildi. Hristiyanlığın yayıldığı dönemde ise bazilikalar kiliseye çevrildiği gibi, erken dönem kilise mimarisine de ilham verdi.
İçerik Listesi
İstanbul’da Bizans Dönemi Kiliseleri
İstanbul’daki Bizans dönemi kiliseleri listemizdeki yapıların çoğu varlığını halen koruyor. İstisna olarak Studios Manastırı ve Ayios Polieuktos Kilisesi harabe haline geldi ve ziyarete açık değiller. Havariyyun Kilisesi ise tamamen yok oldu.
Listedeki Bizans yapılarının birkaç istisna hariç hepsi, Osmanlı döneminde camiye çevrilmiş kiliselerdir. İstanbul’daki kiliselerin camiye çevrilmiş olması, bir anlamda yapıların korunma altına alınmasını da sağladı. Böylece birçoğu günümüze kadar ayakta kalabildiler.
1. Havariyyun Kilisesi

İmparator Konstantin, eski bir Yunan kolonisi olan Byzantion’u, “Yeni Roma” adıyla imparatorluğun ikinci başkenti yapmıştı. Roma imparatorları sonradan Konstantinopolis adıyla bilinecek olan bu şehirde yaşayacaktı. Yeni başkent Hipodrom, Büyük Saray ve Konstantin Forumu gibi yapılarla süslendi. Buna ek olarak şehrin maneviyatını güçlendirmek amacıyla ilk anıtsal kilise olan Havariyyun Kilisesi inşa edildi.
Havariyyun Kilisesi dönemin yazarlarına göre oldukça yüksek kubbeli bir bazilikaydı. Çatısı bronz levhalarla süslenmiş ve altın rengindeydi. İç mekanı ise tavana kadar yükselen mermer levhalar ile kaplanmıştı. 532’de patlak veren Nika Ayaklanması‘nda yanıp kül olan kilise, Justinianus döneminde tekrar inşa edildi.
Konstantin ve Justinianus gibi birçok ünlü imparatorun defnedildiği kilise maalesef günümüze ulaşmadı. 1204’teki Latin İstilası‘nda büyük zarar gördü ve Osmanlı döneminde yıkıldı. Kalıntılarının üzerinde Fatih Camii yükselmektedir.
2. Aya İrini Kilisesi

Byzantion henüz Roma başkenti olmamışken, Aya İrini Kilisesi‘nin olduğu yerde bir piskoposluk merkezi vardı. İmparator Konstantin, şehri yeniden inşa ederken bu kiliseyi de genişletti. Kutsal Barış anlamına gelen “Hagia Eirene” adını alan kilise, İstanbul’un en eski kilisesiydi.
Nika Ayaklanması sırasında ateşe verilen ve harabeye dönen Aya İrini Kilisesi, İmparator Justinianus tarafından yeniden inşa edildi. Justinianus‘un şaheseri Ayasofya’ya göre çok daha sade bir planla inşa edilmişti. Ancak maalesef bu kilise de 740’ta depremde yıkıldı.
Günümüzdeki kadar gelen üçüncü Aya İrini Kilisesi, ikona karşıtı dönem sırasında inşa edildiği için, iç mekanında büyük bir sadelik hakim. Merkezindeki haç dışında ne bir mozaik, ne de bir sembol var.
3. Studios Manastırı Kilisesi

Studios Manastırı Kilisesi, Bizans döneminden günümüze ulaşan en eski yapı. Konstantinopolis’te yaşayan Romalı bir aristokrat tarafından 462 yılında inşa edildi. Şehrin en önemli giriş kapısı olan Altın Kapı’ya çok yakında konumlanan bu kilise, zarif mimarisi ile antik dönemin izlerini taşır.
Korint nizamında sütunları, mozaikleri ve geometrik süslemeleri ile ünlü olan kilise, özünde Vaftizci Yahya’ya adanmış bir manastırdı. Konstantinopolis‘teki 80 adet manastır arasında en etkili olanı buydu.
Başkeşişler, şehrin psikoposundan sonra en çok söz sahibi olan din adamlarıydı. Studios Manastırı‘nın siyasi etkisi en çok 700’lü yıllarda ikona kırıcı harekete karşı durduğu dönemde hissedildi.
Osmanlılar tarafından 1486’da camiye çevrilen manastır, “İmrahor Camii” adını aldı. Caminin yanına eklenen Tekke ile manastır geleneğini bir anlamda sürdürmüş oldu.
1766’da gerçekleşen bir depremde sağ taraftaki sütunları yıkıldı ve 1908’de ise çatısının da çökmesiyle kullanılamaz hale geldi. İmrahor Camii’ni çevreleyen duvarlar halen ayakta olsa da, yapı ziyarete açık değil.
2023’te yazıyı güncellerken İstanbul Valiliği’nin yaptığı bu açıklamaya denk geldim. Bu haberde İmrahor Camii’nin tadilata girdiğini ve aslına uygun bir şekilde tekrar inşa edileceğini not etmişler.
4. Ayios Polieuktos Kilisesi

Ayios Polieuktos Kilisesi kalıntıları, 1960’lı yıllarda yapılan bir kazıda, Bozdoğan Kemeri’nin çok yakınında bulundu. Kilisenin günümüzdeki hali bir harabeden farksız olsa da, bir sonraki başlıkta işleyeceğimiz Sergios ve Bakhos Kilisesi’nin tarihine ışık tutuyor.
Kiliseyi inşa ettiren Anicia Juliana, Romalı aristokrat bir kadındı. Babası Olybrius, kısa bir süre de olsa Batı Roma İmparatorluğu‘nu yönetmişti. Anicia’nın oğlu Doğu Roma İmparatoru Anastasius‘un kızı ile evliydi ve bir sonraki imparator olması bekleniyordu.
Ancak İmparator Anastasius öldüğünde, hiçbir eğitimi olmayan muhafız birliği komutanı Justinus imparator oldu. İleri yaşlarda olan Justinus, kendisinden sonra tahta geçmesi için evlatlık oğlu Justinianus‘u sezar ilan etti.
Okuma yazma bilmeyen Justin ve bir dansçı ile evli olan Justinianus‘un tahtı işgal etmesi, soylu bir aileden gelen Juliana‘yı adeta çileden çıkartmıştı. Bu olayları protesto etmek için görkemli bir yol seçti.
Aileden gelen servetini Hristiyanlık yolunda şehit olan Aziz Polieuktos isimli bir askere adadığı Ayios Polieuktus Kilisesi için harcadı. Bu kilise bir zamanlar dillere destan olan bir iç dekorasyona sahipti. Ancak IV. Haçlı Seferi (1204) sırasında yağmalandı.
2023 itibariyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu kilisenin olduğu yerde büyük bir kazı çalışması yürütüyor. Yakında Ayios Polieuktos Kilisesi’nden daha çok kalıntı gün yüzüne ulaşmış olacak.
5. Sergios ve Bakhos Kilisesi

Sergios ve Bakhos Kilisesi inşaatı, Ayios Polieuktos Kilisesi’ni yaptıran Anicia Juliana’nın meydan okumasına cevap olarak 527’de başlar ve 536 yılında tamamlanır.
Justinianus, amcası Justinus’un imparatorluğu sırasında önce Konsül, sonra da Sezar olur. Okuma yazma bilmeyen amcasının iktidarının perde arkasındaki gizli güçtür.
Önceleri Hormisdas Sarayı’nda yaşayan Justinianus ve eşi Theodora, buraya Aziz Petrus ve Paulus‘a adanmış bir kilise inşa ederler. Ancak Justinianus imparator olduktan sonra Hormisdas Sarayı içindeki kilise ile birlikte manastıra dönüştürülür.
Anicia Juliana’nın Aziz Polyeuktos‘a adanmış kilisesine karşı, yine Hristiyanlık için şehit olan asker kökenli azizler Sergius ve Bacchus‘a adanmış bir kilisenin inşasına başlanır.
Aristokrasinin kibrine karşılık olarak inşa edilen Sergios ve Bakhos Kilisesi, kare bir yapının içindeki sekizgen kubbesiyle Bazilika planını terk eden ilk yapıydı.
1509’da Osmanlılar tarafından camiye çevrilen bu kilise, mimarlık tarihinde çığır açan Ayasofya’ya benzerliği sebebiyle, “Küçük Ayasofya Camii” adını aldı.
6. Ayasofya

Ayasofya’nın olduğu yerdeki ilk kilisenin inşaatı, İmparator Konstantin’in oğlu II. Constantius döneminde tamamlanmıştı. O dönemde Megale Ekklesia (Büyük Kilise) olarak anılan yapı, bazilika planlı bir kiliseydi.
Dördüncü Yüzyıl’ın sonunda Konstantinopolis Başpiskoposu Ioannis Hrisostomos, İmparatoriçe Aelia Eudoksia‘yı yaşam tarzı sebebiyle sert bir şekilde eleştirdi.
Bir dizi olayın sonucunda Ioannis, imparator tarafından şehirden sürgün edildi. Kuvvetli hitabeti ile meşhur olan din adamının yandaşları şehirde bir isyan çıkardılar. Birinci dönem Ayasofya bu kargaşa sırasında yandı ve kullanılamaz hale geldi.
İmparator II. Theodosius kiliseyi yeniden inşa ettirdi. Ancak ikinci kilise de aynı kaderi paylaştı. İmparator Justinianus’a karşı patlak veren Nika Ayaklanması’nda Theodosius Ayasofyası da yanıp küle döndü.
Bizans tarihinin en kudretli hükümdarlarından Justinianus, itibarını yeniden kazanmak için muhteşem bir yapı inşa etmeye karar verdi. Yeni projede dönemin en parlak mimarları olan Anthemius ve Isidoros görev aldılar. Altı yıldan kısa bir sürede dünya tarihinin en önemli yapılarından biri inşa edildi.
7. Konstantin Lips Manastırı

Konstantin Lips Manastırı, İmparator VI. Leon’un donanma komutanı Konstantin Lips tarafından 907 yılında inşa edilmişti. Kentin ortasından geçen ve Marmara Denizi’ne dökülen Lykos Deresi’nin vadisinde konumlanıyordu. Lips Manastır Kilisesi, Bizans’ın Orta Çağ mimarisini temsil eden en eski eserdir.
Konstantin Lips Manastırı‘nın mimarisi şu ana kadar bahsettiğimiz erken dönem Hristiyanlık eserlerinden farklıdır. Bir Yunan haçı biçiminde inşa edilen kilisenin beş adet kubbesi ve dört köşeside birer şapeli vardı. Bir imparatorluk kilisesinin sunduğu geniş toplanma alanları yerine, seçkin insanların bir araya geleceği küçük bölümlere sahipti.
Önceki kiliselerde iç mekan bol ışık alacak şekilde tasarlanırken, Orta Çağ’ın etkisinin hissedildiği Lips‘te içerisi daha loş ve gizemliydi. Ayrıca kubbe mermerden yontulmuş sütunlar yerine, tuğladan örülmüş ayaklarla desteklenmişti. Böylece iç mekanın duvarlarında mozaik veya fresklerin sergileneceği daha çok alan yaratılmıştı.
13. Yüzyıl’da İmparator VIII. Michael Paleologos‘un eşi Theodora tarafından yapının güneyine bir kilise daha eklendi. Theodora bu kiliseyi Paleologos ailesinin mezar kilisesi olarak tasarlamıştı. Osmanlı döneminde camiye çevrilen kilise, “Fenari İsa Camii” adını aldı.
8. Myrelaion Manastırı Kilisesi

Romanos Lekapenos’un babası (Theophylaktos) bir savaşta İmparator I. Basileios‘un hayatını kurtarmış ve saray muhafızlığına terfi etmişti. İmparatorun geniş topraklar bahşetmesiyle aile güçlendi. Babasının kurduğu hanedanın başına geçen Romanos, İmparator VI. Leon döneminde amiralliğe kadar yükseldi.
Kızı Helena’nın imparatorun oğlu VII. Konstantinos ile evlenmesiyle iyice güçlenen Romanos, kendisine bir saray yaptırdı. Sarayın yapıldığı yerde 42 metre çapındaki bir rotonda bulunuyordu. Rotondanın içini 80 adet sütunla dolduran ve bir sarnıca çeviren Romanos, üstünde ise kare planlı bir arazi oluşturdu. Saray bu arazinin içine inşa edilirken, yanına da bir kilise eklendi.
Myrelaion Manastırı Kilisesi, rotondanın üzerinde bulunan saraya bitişik olması için, yüksek bir platformun üzerine inşa edildi. Daha önce ne amaçla kullanıldığı asla anlaşılamayan rotondanın bitişiğinde olması, kiliseye de bir özgünlük kazandırmıştı.
Lips Manastırı’ndaki Yunan haçı planı burada da görülür. Ancak Myrelaion, Lips’e göre çok daha aydınlıktır. Lips’te olduğu gibi yan kubbeleri yoktur ve tek merkezi kubbe, Yunan haçını daha belirgin hale getirmektedir.
Kilisenin 922 yılındaki inşasından itibaren Lekapenos hanedanı üyeleri buraya defnedildi. Romanos Lekapenos ve iki oğlunun, VII. Konstantin ile birlikte eş imparator olduğu dönemde, hanedan gücünün doruğuna erişti. Ancak ailenin düşüşü de, yükselişi kadar hızlı oldu.
Kilise, 1500’lü yıllarda Mesih Paşa tarafından, Bodrum Camii adıyla camiye çevrildi. Mesih Paşa, Fatih Sultan Mehmet döneminde Topkapı Sarayı’ndaki Enderun mektebinden yetişen devşirme komutanlardan biriydi. Bizans’ın köklü ailelerinden Paleologos hanedanına mensuptu.
Myrelaion, İstanbul’daki Bizans kiliseleri arasında şehrin en merkezi noktasında bulunuyor. Bina, Laleli Tramvay Durağı ve Yenikapı Marmaray İstasyonu gibi yerlerden yalnızca birkaç dakikalık yürüme mesafesinde konumlanıyor.
9. Pantepoptes İsa Manastırı

Bizans İmparatorluğu‘nun Makedon Hanedanı dönemindeki yükselişi, II. Basileios‘un hükümdarlık yıllarında doruğa çıktı. II. Basileios asker imparator olarak şatafatı sevmediği için, başkentte bir şey inşa ettirmemişti. Ancak onun yaptığı fetihler ve ekonomik reformlar, kendisinden sonra gelenlerin cömert davranmasına olanak sağladı.
Lips ve Myrelaion‘un inşasını takip eden 150 yıl boyunca İstanbul’da çok önemli Bizans kiliseleri inşa edildi. Ancak hiçbiri günümüze kadar ulaşmadı.
Bir buçuk asır içerisinde imparatorluğun güç merkezi, Konstantinopolis‘teki kent aristokrasisinden, Anadolu‘daki toprak zenginlerine kaymıştı. İktidara geçen Komnenos Hanedanı’ndan günümüze ulaşan en eski eser Pantepoptes İsa Manastırı (her şeyi gören İsa) oldu.
Yapı, ünlü Bizans imparatoru I. Aleksios Komnenos‘un annesi olan Anna Dalassini tarafından inşa edilmişti. Aleksios, dağılmakta olan imparatorluğun sınırlarını güvence altına almaya çalışırken, başkentteki yönetimi imparatoriçe ilan ettiği annesine bırakmıştı. Anna, görevini tamamladıktan sonra, Bozdoğan Kemeri’nden Haliç’e inen vadideki bu kilisede inzivaya çekildi.
Kilise, stratejik konumu sebebiyle, 1204’teki Latin kuşatması sırasında İmparator V. Aleksios Dukas tarafından karargah olarak kullanıldı. Osmanlı döneminde ise “Eski İmaret Camii” adıyla camiye çevrildi.
10. Aya Theodosia Kilisesi

Osmanlı askerleri fetih sırasında şehre girdiklerinde, Aya Theodosia Kilisesi‘ni güllerle donatılmış bir halde buldular. Bu sebeple de Aya Theodosia Kilisesi, Osmanlı döneminde camiye çevrildiğinde “Gül Camii” adını aldı. Yapı, Fener Balat turu sırasında görülecek en önemli eserlerden biri.
Kilisenin inşa tarihi tam olarak bilinmese de, 11. Yüzyıl’ın sonunda inşa edildiği tahmin ediliyor. Bazı tarihçilere göre İmparator I. Aleksios Komnenos‘un yeğeni Ioannes Komnenos tarafından inşa edilmişti.
Haç planlı bir yapıya sahip olan kilise, 8.60 metre çapında yayvan bir kubbeye sahip. Osmanlı döneminde yenilenen duvar süslemeleri, Hz. Davut Yıldızı ile dikkat çekiyor.
11. Pantokrator Manastır Kilisesi

Bizans toplumunun feodal bölünmüşlüğü, başkentte de kendini göstermeye başlamıştı. Güçlü aileler, yandaşları ile birlikte çeşitli semtlerde saraylar ve manastırlar kurdular. Komnenos Hanedanı’ndan itibaren, geleneksel Büyük Saray terk edildi ve Blakhernai Sarayı‘na taşınıldı. İmparatorların Havariyyun Kilisesi‘ne defnedilmesi geleneği de son buldu.
Bu akımın etkisiyle Komnenoslar, hanedan üyelerinin gömüleceği, yeraltı mezarlığına sahip bir kilise tasarladılar. Pantokrator İsa Manastırı adı verilen bu mekanda, onlarca papaz hizmet verecekti.
Pantokrator Manastır Kilisesi, birbirine bitişik üç ayrı yapıdan oluşur. 1118’de yapımına başlanan ilk kilise, Hz. İsa‘ya adanmıştı. Yanına 1136’da eklenen Hz. Meryem‘e adanmış bir kilise daha bulunuyordu. Bu iki kilisenin tam ortasında ise Komnenosların mezar şapeli vardı.
Bu yapı topluluğu, bütünlükten yoksun olsa da etkileyici bir heybete sahip. Pantokrator Manastır Kilisesi, imparator ailesinin mezar şapeli olma özelliğini Bizans İmparatorluğu’nun son yıllarına kadar sürdürdü. Buraya en son gömülen kişi, son Bizans imparatoru XI. Konstantinos Paleologos‘un annesi Helena Dragazes oldu.
Pantokrator Manastır Kilisesi, İstanbul’daki Bizans dönemi kiliseleri arasında en önemli üçüncü kilise olarak bilinmektedir. Çünkü Bizans döneminde İstanbul’da en önemli kilise Ayasofya, ikinci önemli kilise ise Havariyyun Kilisesi idi.
Yapı Osmanlı döneminde “Molla Zeyrek Camii” adıyla camiye çevrildi. Cami günümüzde Zeyrek semtinin simgesi haline gelmiştir. Yakın zamanda restore edilen heybetli bina, İstanbul’da sonradan camiye çevrilmiş Bizans kiliseleri arasında Ayasofya’dan sonra en görkemli olanıdır.
12. Theotokos Kyriotissa Kilisesi

Theotokos Kyriotissa Kilisesi’nin tarihi ile ilgili çeşitli iddialar var. Bunun en büyük sebebi, kilisenin beş ayrı dönemde inşa edilen yapılardan meydana gelmiş olması. Bunlardan ilki kilisenin tarihinin 4. Yüzyıl’a kadar gittiğini gösteren bir hamam. İkincisi ise 7. Yüzyıl’a tarihlenen bir kilise.
Bugünkü kilisenin apsisi, İkona Kırıcılık (726-842) döneminde inşa edilmiş bir yapıya ait. Diakonikon 10. Yüzyıl’dan kalma iken, bir de 11. Yüzyıl’a tarihlenen şapel mevcut. Tüm bu yapıları bir araya getiren ana bina ise 12. Yüzyıl’ın sonunda Komnenos Hanedanı dönemine tarihleniyor.
Kilise ile ilgili en çok dikkat çeken detay, 1204 ile 1261 yılları arasında süren Latin İşgali sırasında, Fransisken rahiplerine tahsis edilmiş olması. Diakonikon bölümü, 1250 yıllarında Aziz Assisili Francesco‘nun hayatını anlatan freskolarla süslenmiş.
Theotokos Kyriotissa Kilisesi, Osmanlı döneminde “Kalenderhane Camii” adıyla camiye çevrildi. Bizans kiliseleri içinde en iyi korunmuş olan yapılardan biri olan Kalenderhane Camii’ne Vezneciler metro durağından kısa bir yürüyüş ile ulaşabilirsiniz.
13. Moğolların Meryemi Kilisesi

VIII. Mihail Paleologos, 57 yıl boyunca Haçlıların işgalinde kalan Konstantinopolis’i geri aldığında şehir harabeye dönmüştü. Paleologos Hanedanı, şehri yeniden imar etmek gibi umutsuz bir işe giriştiler. Zira Bizans İmparatorluğu’nun bu masrafları karşılayacak gücü kalmamıştı.
Blakhernai Sarayı’nda tadilat yaparak ve şehir surlarını onararak en acil işlerden başladılar. Sonrasında sıra İstanbul’daki Bizans kiliseleri için tadilat yapmaya gelmişti.
Bu kilisenin en dikkat çeken özelliği, Bizans döneminde inşa edilmiş olup da, camiye çevrilmeyen tek aktif kilise olması. Fetihten sonra Fatih Camii’ni inşa ettiren Fatih Sultan Mehmet, caminin Rum asıllı mimarı Atik Sinan‘ın ricası üzerine bir ferman yazarak kilisenin geleceğini garanti altına almış.
Bu kiliseyi yaptıran kişinin İmparator Mihail Paleologos‘un Moğol hanıyla evlenen kızı Maria Muhliotissa olduğu rivayet edilir. Babası tarafından Moğollara gelin verilen Maria, ünlü Moğol Kağanı Hülagü’nün oğlu Abaka Han ile evlenmişti. 15 yıllık bir evlilikten sonra Konstantinopolis’e dönen Maria, son yıllarını bu manastırda geçirdi.
Kilise, Fener semtinin tepesinde Petrion adı verilen bir yerde konumlanır. Kilise, Fener Balat yürüyüş turlarının en önemli durağı olan Fener Rum Patrikhanesi‘ne çok yakındır.
Kilisenin kapısında “Meryem Ana Ortodoks Kilisesi” yazar. Ancak halk dilinde Moğolların Meryemi Kilisesi veya “Kanlı Kilise” olarak bilinir. Kilisenin duvarında Sultan II. Mehmed’in yazdığı ferman halen görülebilir.
14. Pammakaristos Manastırı Kilisesi

Paleologos Hanedanı mensupları da, aynı Komnenoslar gibi dinsel yapılar ve manastırlar inşa etmek için birbirleriyle yarıştılar. Özünde Komnenoslar dönemine tarihlenen bir yapı olan Pammakaristos Manastırı Kilisesi, Latin işgali sırasında büyük zarar görmüştü. Paleologos dönemi soylularından Michael Tarchaneiotes bu kiliseyi onardı.
Michael’in ölümünden sonra, eşi Maria Dukaina kocasının onuruna kilisenin güneyine bir mezar şapeli yaptırdı. Dönemin en güzel sanat öğeleriyle süslenen Pammakaristos, harika Bizans mozaiklerine ev sahipliği yapar.
1455 ile 1586 yılları arasında Patrikhane binası olarak kullanılan yapı, Sultan III. Murad döneminde camiye çevrildi. “Fethiye Camii” adını alan kilisenin mezar şapeli, günümüzde Fethiye Müzesi adıyla ziyarete açıktır.
15. Chora Kilisesi

Chora Kilisesi, Konstantin dönemi surlarının dışında kalan bir manastırdı. Surlar II. Theodosius döneminde genişletilince, şehir sınırları içinde kaldı.
Bu eski manastır ile ilgili kesin tarihsel bulgular Komnenos Hanedanı dönemine denk gelir. Günümüzdeki manastır kilisesi ise 1077 ile 1081 arasında I. Aleksios Komnenos’un kayınvalidesi Maria Dukiana tarafından inşa edilmiştir.
Yapıyı bugünkü şöhretine kavuşturacak olan mozaiklerle süsleyen kişi Bizans başhazinedarı Thedoros Metokhites oldu. Thedoros 1315 ile 1320 yılları arasında kilisenin ana kubbesini tekrar yaptırdı. Pammakaristos’ta olduğu gibi Parekklesion adı verilen bir mezar şapeli ekledi. Son olarak da Hz. İsa ve Hz. Meryem’in hayat hikayelerini anlatan bir mozaik dizisi ekledi.
Chora, İstanbul’daki Bizans kiliseleri içinde, Bizans sanatını en iyi yansıtan yerdir. Bizans döneminden miras kalan en güzel moazikleri barındırır. Osmanlı döneminde bir süre cami olarak kalan kilise, Cumhuriyet döneminde ise Kariye Müzesi adıyla müzeye çevrildi. Yapı 2020 yılında ise Ayasofya gibi tekrar camiye çevrildi.
Son Söz
Bu yazıda, Prof. Stefanos Yerasimos’un, Tarih Vakfı Yurt Yayınları’ndan 2000 yılında yayımlanan İstanbul İmparatorluklar Başkenti isimli eserinden çokça yararlandım. Söz konusu kitap, şehrin bin yıllara dayanan köklü tarihini sevdirecek ve benimsetecek bir başyapıttır ve kesinlikle tavsiye edilir.
İstanbul’daki Bizans mirası hakkında daha fazla bilgiyi, bu konudaki bir diğer yazı olan İstanbul’daki Bizans Eserleri isimli yazıda bulabilirsiniz. Bu yazıda kiliselere yoğunlaştık, ancak diğer yazıda Roma mimarisinin İstanbul’daki diğer harika eserleri de var.
İstanbul’daki Bizans Kiliseleri by Serhat Engul
Harika bir derleme! Teşekkürler!
Merhaba Esra Hanım, nazik yorumunuz için teşekkürler.